Tıkanmış, ketlenmiş, canlılığını yitirmiş hissettiğiniz oluyor mu? Yaratmak isterken ne yapacağınızı bilmediğiniz anlar, yarattıklarınızı beğenmediğiniz ve hatta sahte bulduğunuz zamanlar?
İnsan hayatında yaratımın binbir farklı yolu olduğunu söyleyebiliriz. Bu resim yapmak olabileceği gibi, yazı yazmak, bir yakınımızla anlamlı sohbetler içine girmek veya çiçek yetiştirmek olabilir. Peki ne oluyor da yaratıcılığımız ketleniyor? Yaratıcılığın oyun kavramı ile çok yakından ilgili olduğunu biliyor muydunuz? Bunu daha iyi anlamak için pediatrist ve psikanalist Winnicott’un “gerçek” ve “sahte kendilik” kavramlarına bir göz atalım.
Gerçek ve Sahte Kendilik’
Winnicott’a göre ilk bakımveren ile bebek arasındaki ilişki, bireyin kendiliğinin gelişmesini sağlayan ilk bağlamdır. Bu ilişkide,annenin bebeğin duygularını ve varoluşunu ne kadar kapsayıp kabullenebildiği, bebeğin kendini güvende hissetmesini etkileyecektir. Her türlü varoluş hali kabul gören bir bebek güvende hisseder ve bunun devamında bir “oyun oynama becerisi” geliştirir. Oyun oynamak, özetle canlı, spontan ve gerçek hissetmeyi sağlar ve ancak böyle hissederken oyun oynamak mümkündür. Bu güvenli oyun alanında çocuk kendini, sınırlarını ve dış dünyayı keşfetme fırsatı bulur. Ancak bakımvereni ile güvenli bir ilişki zemini kuramamış ve her hali ile kabul gördüğünü hissetmemiş bir bebek, kabul görmek ve güvende hissedebilmek için kendisini bakımverenin beklentilerine göre şekillendirir. Kabul görmeyeceğini düşündüğü duygularını bastırır, bakımverenin kaygısını veya öfkesini uyandıran kendilik hallerini gizler. Çünkü bebek için var olmak ancak bir ötekiyle ilişki içinde mümkündür ve bu güven duygusunu korumak pahasına bir “sahte kendilik” oluştururak bulunduğu ortama adapte olur. Sahte kendilik geliştirmiş bir çocuğun oyun oynama becerisinin de gelişmemiş olması beklenir ve bu çocuk kendisini canlı ve spontanın aksine içten içe boş, ölü veya sahte hisseder.
Oyun Oynama Sanatı
Winnicott’a göre duygusal ve psikolojik iyi olma halinin ve yaratıcılığın temeli bu oyun oynama becerisinin gelişimine bağlıdır. Bu iyilik halini kişinin kendiliğine ve her türlü kendilik hallerine aşina olması ve bu hallere bakmaktan çekinmemesi olarak açabiliriz. Bunu yapabilmek ise yukarıda bahsettiğimiz gibi ancak kişinin kendisini güvende hissettiği ilişkiler bağlamında mümkün olacaktır. Kişinin kendini güvende ve kabul görüyor hissetmesiyle kişinin oyun oynama becerisi gelişir.
Oyun oynamak yaratmak demektir. Çocuk oyun oynarken duygularına ve gerçekliğe mesafelenir ve bu mesafe sayesinde onlara bakma ve onları yeniden şekillendirme cesareti bulur. Bu şekillendirme ve dönüştürme aksiyonu da yaratıcılığın ta kendisidir diyebiliriz! Yaratmak oyunculuk gerektirir ve kendimizi gerçek, otantik ve canlı hissetmemiz de ancak yaratıcı bir hayatın içerisinde mümkün olabilir.
Bunlarla birlikte tekrar düşündüğümüzde, yaratamamak kısaca oyun oynayamamaktır. Oyun oynama becerimizin hiç körelmemesi ve yaratıcılığa imkan tanıyan alanlarımızı çoğaltmamız dileğiyle!
Winnicott’u daha yakından tanımak isteyenler için:
Oyun ve Gerçeklik, D. W. Winnicott
Leave a Reply
You must belogged in to post a comment.